HABERLER

'Hep birlikte güneşli günlere ulaşacağız'

Siyah-Beyaz dünyasını Beşiktaş Dergisi'ne açan Tesisler Komitesi Üyemiz Berkan Gocay, A’dan Z’ye her şeyi bu röportajda anlattı.

Öncelikle Beşiktaşlı olmanızın hikayesini dinleyebilir miyiz?
Beşiktaşlılığım, ailemden geliyor. Rahmetli dedem Enver Gocay, Beşiktaşlı’ydı. Babamlar dört kardeştir. Sadece en büyükleri olan Cevat Amcam ve çocukları Fenerbahçeli’dir. İyi de Fenerbahçeli’dirler. Ama babam, Ekrem ve Hasan amcalarım, Beşiktaşlı’dır. Biz Arnavut göçmeni bir aileyiz. Balkan Harbi sonrasında, büyük dedem Hasan Gocay önce ailesini Türkiye’ye yollayıp sonra kendisi kaçıp gelmiş. Bilirsiniz, Arnavutluk için, “Kartallar ülkesi” derler. Biz de Arnavutluk’tan gelip, vatanımıza yerleştikten sonra “Kara Kartallar” olmuşuz. İstanbul, Kasımpaşa’ya yerleşmişler. Rahmetli dedem banka memuruydu. Büyük bir evimiz vardı bütün aile aynı evde yaşardık. Yanılmıyorsam, Beşiktaş’ın 1966-67 şampiyonluk sezonundaydı -ben 22 Nisan 1962 doğumluyum-, mahalle takımımızın Siyah-Beyaz çubuklu forması vardı, o formadan da çok etkilenmişimdir. Şu an Kasımpaşa Stadı’nın olduğu yer, semtin futbol sahasıydı, mahalle maçları orada yapılırdı. Bizim evimizin olduğu Yahya Kahya Mahallesi oraya çok yakın olduğu için, sürekli seyrederdim. Siyah-Beyaz çubuklu forma aşkı, belki de orada beynime nakşedildi. Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim, sevgili Atıf ve Affan Keçeci abilerim, Kasımpaşa’da bizim kapı komşumuzdu ve camiaya girmemde büyük katkıları olmuştur.

Beşiktaş’ın maçlarına gitmez miydiniz?
Yanlış hatırlamıyorsam, Beşiktaş’ın ilk maçını babamın omuzlarında Ali Sami Yen Stadı’nda izledim. Bir süre İnönü Stadı’nda tamirat vardı, biz de daha çok Ali Sami Yen’e giderdik. İnönü Stadı’ndaki Beşiktaş maçlarına tek başıma gitmem ise, 1973-1974 sezonu ve sonrasına denk geliyor.
O zamanlar Anadolu Yakası’nda, Göztepe’de oturuyorduk. Okuduğum Göztepe Ortaokulu’nda çok fazla Beşiktaşlı yoktu. Sınıfta Tayfun Küçükoğlu ve Erkal Erten isimli arkadaşlarım (her ikisi de kongre üyeleridir) ile yegane Beşiktaşlılar’dık, maçlara da beraber giderdik. Hatta şu an kapalı tribünün üstünde yer alan, “Türk sporunun 110 yıllık sarsılmaz temel taşı, milyonların gözbebeği, dorukların şanlı Beşiktaş’ı” yazılı pankartı ilk defa Beşiktaş’ın 78. yılında Tayfun Küçükoğlu ile birlikte yaptık. Pankartın sonunda “Tayfun&Berkan” yazardı. Hatta Tayfun Bey o pankartı boyadıktan sonra boyacı oldu ve şu anda Filli Boya’nın genel müdürü... Başta sevgili dostum Batur Gültekin olmak üzere tribünden çok sayıda arkadaşımız da bize pankart için katkıda bulunmuştu. Ortaokulumun başlarından itibaren hemen hemen bütün maçlara giderim. Bir tek 1984-1985 sezonunda asteğmenliğimi Urfa’da Sınır Jandarma Alayı’nda yaptığım zaman maçları tribünden izleyemedim. Hatta o sezon Şekerbegoviç inanılmaz bir gol kaçırmış, 3-1 olacak maç 2-2 bitmiş ve averajla şampiyonluğu kaçırmıştık.

Amcanız ve dedeniz de uzun yıllar Beşiktaş’a hizmet etmiş isimler... Aile büyüklerinizin size öğrettiği Beşiktaşlılığı bizlerle paylaşabilir misiniz?
Rahmetli dedem (Enver Gocay) gençliğinde Beşiktaş’ta amatör olarak atletizm yapmış. Amcam (Hasan Gocay) da yönetici olarak kulübümüze hizmet etti. Annemin, babamın; bana ve kardeşlerime öğrettiği, dürüst ve doğru olmak, yalan söylememek, başkalarının hakkını yememek, emeğe saygılı olmak, çalışmak, güçlünün değil, haklının yanında olmak düsturlarını biz Beşiktaş ile pekiştirdik. Bu ilkeleri benimsediğim için de Beşiktaşlı oldum, Beşiktaş’ı sevdim. Bu sebeplerle Beşiktaşlı olduğumdan dolayı çok da gururluyum. Beşiktaşlılık, bir renk beğenmek, takım tutmaktan ötedir. Beşiktaşlılık, bir duruştur. Her ne kadar eskitildiği, yıpratıldığı söylense de Beşiktaşlılık duruşu denen bir şey vardır, bu da hayata karşı bir duruştur.

Sizin için özel yeri olan futbolcular var mı?
Ben gençliğimde voleybol oynadığım için, idolüm genel olarak voleybolculardı. Ama tabii ki Beşiktaşlı futbolcuların hepsinin özel bir yeri vardır bende... Çıplak gözle seyrettiğim Ali Kemal Denizci’nin, Mehmet Ekşi’nin Beşiktaş’a çok katkıları olmuştur. Daha sonrasında "efsane" olarak anılan kadrodan; Metin, Ali, Feyyaz, Gökhan, Rıza Kaptan, Şifo Mehmet, Zeki Önatlı, kimi taraftarı olarak gurur duyduğum kimi de arkadaş olarak görüştüğüm dostlarımdı. Onlar unutumadığım oyunculardır. Daha eskiye gidersek, rahmetli Sabri Dino, Tezcan Abi, Lütfü Abi, Niko, kaleci Mete Abi, rahmetli Yusuf Tunaoğlu... Yine Sanlı Kaptan’ın benim için yeri başkadır. Hatta ortaokul ve lisedeki bir edebiyat ödevim için kendisiyle röportaj yapmıştım. Kendisi o zamanlarda Hürriyet Gazetesi’nde yazardı. Bunun dışında her branşta o şerefli armayı taşıyan tüm sporcuların ve Beşiktaş’a hizmeti olan herkesin başımın üzerinde yeri vardır.

Peki, unutamadığınız maçlar hangileri?
Rahmetli Mehmet Üstünkaya’nın başkan olduğu dönemdeki, 1974-75 Türkiye Kupası finali... 1981-82 sezonunda Ziya’nın attığı golden sonra tatil edilen ve 3-0 hükmen kazanarak şampiyon olduğumuz Eskişehir maçı.. 1985-1986 sezonunda Gökhan Keskin’in golüyle şampiyonluğu kazandığımız Trabzonspor maçı... Bir Ramazan günüydü ve şampiyon olup Trabzon sokaklarında kutlama yaparken hiçbir tepki ya da kötü muamele görmedik. Doya doya şampiyonluğumuzu kutladık. Bizlere o gün, o olgunluğu gösteren Trabzon şehri, bence Türkiye’nin Liverpool’udur, önemli değerler yetiştirmiş bir futbol kentidir. Benim için unutulmaz bir anıdır. 1990-91 şampiyonluk sezonunda Ali Sami Yen Stadı’nda 2-0 geriden gelip 3-2 kazandığımız Galatasaray ve Şükrü Saracoğlu Stadı’nda 2-0 kazanıp şampiyonluk turu attığımız Fenerbahçe maçları da unutulmazlardandır. Bunların haricinde İzmir’de oynanan bütün kupa finalleri; 1989-90 finalinde Şifo ve Feyyaz’ın iki gol attığı, 2-0’lık Trabzonspor maçı; 2005-06’daki 3-2 ve 2008-09’daki 4-2’lik Fenerbahçe ile oynadığımız final maçları... 2000-01 sezonunda Scala yönetimindeki 3-0’lık Barcelona zaferi... Ayrıca geçen sezon basketbol takımımızın kazandığı şampiyonluğun play-off serisi inanılmazdı. O zamanki hocamız Ergin Ataman’a ve oyunculara buradan tekrar teşekkür ediyorum. Hepsi haklarını helal etsinler, çok güzel bir seriydi ve bize çok güzel bir şampiyonluk yaşattılar. Beni üzen maç olarak ise, Rizespor maçını söyleyeceğim. Biz maçlara eşim ve çocuklarımla hep birlikte giderdik. Kapalı tribünde olurduk. 2004 yılında Rizespor maçı esnasında, maalesef Beşiktaşlı olmadığı söylenen iki kişinin kavgasında biri öldü. Bu maçı da kötü bir anı olarak unutmuyorum ve herhalde camia olarak da unutamayacağız.

Yönetici olmaya nasıl karar verdiniz? Geçmiş yıllarda da Divan Kurulu için adaylığınız söz konusu olmuştu...
Aslında Beşiktaş’a yönetici olmaya ben karar vermedim, “Mutlaka yönetici olacağım” diye bir amacım yoktu ama Beşiktaş’a hizmet etmek gibi bir düşüncem her zaman vardı. 1984'ten beri kongre üyesiyim. 2014 yılında otomatik olarak Divan Kurulu'na girecektim ama 2010 Ocak ayındaki Seçimli Genel Kurul’da Divan Kurulu’na aday oldum ve seçildim. Sevgili Fikret Orman, sayın başkanım, eskiden beri arkadaşlığım ve dostluğum olan biridir. Yıldırım Demirören’in istifa edip TFF Başkanı olmasıyla başlayan süreçten sonra, kendisinin başkanlığa talip olup “Şimdi değilse ne zaman” diyerek beni yönetimine davet etmesi üzerine yönetici olmaya karar verdim. Çok kısa bir süreçti. Gurur ve onurla başkanımızın davetine icabet ettim. Kendisine, kongremize ve camiamıza teşekkür ediyorum. Bana teveccüh gösterdiler. Daha önce de Beşiktaş’a hizmet etmek amacıyla değerli büyüğüm, sevgili İlyas Tunaoğlu Abimiz başkanlığında Divan Yönetim Kurulu’na adaylığımızı koymuştuk ama hizmet etme şansı bulamadık. Zira o tarihte yaşanan gelişmelerden dolayı adaylığımızı geri çektik. Kısmet yöneticilikmiş... İleriki yıllarda, uygun şartlar oluşursa Divan Kurulu Başkanlığı benim düşünebileceğim ve gururla, onurla yapabileceğim bir hizmet. Ama şu anda Beşiktaş’a yönetici olarak elimden gelenin en iyisini vermeye çalışıyorum.

Beşiktaş’ta yöneticilik yapıyor olmak size neler hissettiriyor?
İnsanın sevdiği, mutlu olduğu bir görevi, hizmeti yapması, çok güzel ve onurlu bir şey. İnanın, ibadet ediyor gibi bu hizmeti yapıyorum. Tuttuğum takıma, sevdiğim ve ait olduğum camiaya hizmet etmek, bana büyük gurur veriyor. Elimden geldiğince bu yolda gayret gösteriyorum.

Göreve gelmeden önce Beşiktaş’la ilgili aklınızdaki projeler nelerdi? Nasıl bir Beşiktaş yaratma hayaliyle göreve geldiniz?
Aslında projeden ziyade, Beşiktaş’ın yıpranan, idari, mali, kongre ve seyirci yapısının iyileştirilmesi üzerine bir takım düşüncelerim vardı. Gelirlerinin giderlerini karşıladığı, borcunu ödeyen, devamında da borçsuz hale gelen, sporcu yetiştiren ve üreten bir Beşiktaş hayal ediyordum. Bizim seçime girmemiz çok kısa bir süreç içerisinde olduğu için, net proje hazırlama imkanımız olmadı. Göreve seçildikten sonra, belirlediğimiz ana başlıkların altındaki kalemleri doldurarak projelerimizi oluşturmaya başladık. İnşallah belirlenen bu ilkeler doğrultusunda, bundan sonraki yönetimler de, aynı kararlığı sürdürür ve hep birlikte Beşiktaşımız’ı borçsuz, gelirinin
giderini karşıladığı, sporcu yetiştiren, üreten, bunun paralelinde gelen başarılarla Beşiktaş sevgisini yayarak, kulübümüzü daha da yukarılara taşırız.

Tesisler Komitesi Başkanı olarak, tesisleşmenin bir spor kulübü için önemini nasıl açıklarsınız?
Tesisler, spor kulüplerinin olmazsa olmazlarıdır. Altyapı tesisleri; sporcu yetiştirmek, forma sevgisini aşılamak, pekiştirmek için gerekli mekanlardır. Tabii ki tesislere sahip olabilmek için de, maddi olarak daha güçlü olmalısınız. Tesis konusunda şu ana kadar bir takım girişimlerimiz oldu. Daha da sürecek ama kısa vadede çok fazla yol alamadık. Maalesef, içinde bulunduğumuz mali yapı ve önceliği olan konular nedeniyle tesis konusunda, diğer projelere göre çok hızlı ilerleme kaydedemedik. Onursal Başkanımız Sayın Süleyman Seba zamanından beri kulübe hiç tesis kazandırılamadı. Geçmiş başkanlar ve yönetimler de kazandırılmış tesisleri geliştirdiler, onardılar, hizmete açtılar. Onlara da emek ve gayretleri için teşekkür ediyorum, Beşiktaş için taş üstüne taş koyan herkesten Allah razı olsun. Bundan sonraki amacımız, Beşiktaş’a yeni tesisler kazandırmak. Bu konuda bir takım çalışmalarımız da sürmekte. Süleyman Seba Spor Salonu’nda yapılan ağırlık ve kondisyon merkezinin açılışını yaptık. Tüm tesislerde acil onarımları, düzenlemeleri gerçekleştirdik. Biliyorsunuz, geçen sezon aşırı yağıştan dolayı Galatasaray maçında su baskını yaşamıştık, bu sorunu giderip stadyumumuzu yeni sezona hazır hale getirdik. Özellikle İnönü Stadı’nda ve Nevzat Demir Tesisleri’ndeki zemin onarımlarını yaptık. Ayrıca Gaziosmanpaşa ve Düzce’de yasal süreçleri devam eden müraacatlarımız var.

Bu projeleri biraz daha açabilir misiniz?
Gaziosmanpaşa’da yapmayı planladığımız tesislerimizde bir spor akademisi açmayı düşünüyoruz. Bu konuda Gaziosmanpaşa Belediyesi ve birkaç eğitim kurumu ile görüşmelerimiz sürüyor. Türkiye’nin iki önemli şehri olan İstanbul ve Ankara’nın tam ortasında yer alan Düzce Kaynaşlı’da ise talip olduğumuz yerler var. Milli Parklar’a ait Kurugöl’de, Abant’a alternatif olabilecek bir konaklama tesisi yapmayı planlıyoruz. Yine aynı coğrafyada, üç kilometrelik bir patikayla ulaşılabilen başka bir arazi var. Burada da futbol takımlarımız için antrenman sahaları, diğer branşlarımız için kapalı spor salonu ve tüm sporcularımız için de konaklama tesisi yapmayı planlıyoruz. Belirttiğim gibi, “BJK Spor, Turizm ve Eğitim Köyü” adını vermeyi düşündüğümüz bu projemiz için yasal süreç devam ediyor. Umarım hızlı bir şekilde yol alır ve en kısa zamanda tüm ayrıntıları camiamız ve kamuoyuyla paylaşabiliriz.

BJK Fulya Şan Ökten Tesisleri ile ilgili bir gelişme var mı?
Başkanımızın da açıkladığı gibi, bir eğitim kurumuyla anlaştık, Beşiktaş Şan Ökten Eğitim Kampüsü’nün kurulması için çalışmalarımız devam ediyor. Bunun da yasal süreci tamamlanmak üzere. Fulya’daki altyapının çalıştığı yerin durumu ise gerçekten içler acısı... Bu konuyla ilgili çok eleştiri alıyoruz. Yapıcı eleştirilere her zaman varız, gerekli dersleri çıkartıyoruz, bunun için de teşekkür ederiz. Futbol altyapı takımlarının sezonu Mayıs’ın ikinci yarısında bitecek. Biz de planımızı, programımızı, sezonun kapanacağı bu tarihten sonra orasının iyileştirilmesi üzerine yaptık. Camiamıza ve bizi bu konuda haklı olarak eleştirenlere söylemek isterim ki, imkanlarımız dahilinde en uygun ve beklenildiğine değecek iyileştirmeyi yapacağız.

Aslında tesisler deyince ilk akla gelen yer olan yeni stadımızla ilgili neler söylemek istersiniz?
BJK İnönü Stadı, Türk futbol tarihinin mirasıdır. Burada ev sahibi olmuş tüm takımların ve taraftarlarının hatıraları vardır. Bu eşsiz futbol mabedi bilindiği gibi, 1998 senesinden itibaren kulübümüzün talebiyle Beşiktaşımız’a tahsis edildi ve o tarihten günümüze ve bugünden de sonsuza dek bizim evimiz, yuvamız olarak kalacak. Bu sebeple, bu yenileme projesine katkıda bulunabilmek gerçekten büyük gurur ve onur veren bir hizmet... Sayın Başkanımız Fikret Orman ve Yönetim Kurulu Üyemiz Umut Güner, çok hassas bir şekilde bu konuda çalışıyorlar. Epey yol aldılar. Kongrede de başkanımızın anlattığı gibi, yasal izin süreçlerinin sonuna yaklaştık. İnşallah, Mayıs ayı sonu itibariyle stat yenileme çalışmalarımız başlayacak. Kısmet olursa yaklaşık 16 aylık sürede de bitirmeyi planlıyoruz.

Peki, kulübümüzün tesis gelirleri ne düzeyde?
Altyapı tesislerinde ancak sporcu yetiştirebiliriz ve onlara yatırım yapabiliriz. Buralardan gelirimiz yok ama BJK Plaza B Blok, Fulya Süleyman Seba Kompleksi içinde yer alan kiracılarımızdan, alışveriş merkezinden, hastaneden, benzinciden gelirlerimiz var. Geneli eski tarihli kontratlardan oluşan bu gelirlerimizi artırmak, adaleti sağlamak için iyileştirme çalışmaları ve görüşmeler yapıyoruz. Kiracılarımızla bu konuları tartışıyoruz. Tabii ki yılların getirdiği uzun bir uğraş olduğu için sona yaklaşmamız da zaman alıyor. Umarım yakında bu girişimlerimizden de olumlu sonuçlar alacağız.

Bir ekonomist olarak, kulübümüzün ekonomik açıdan geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha önce de bahsettiğim gibi, mutlaka ama mutlaka gelirleri kadar harcayan, bütçelerini tutturan, gelirlerinin giderlerini karşıladığı, sporcu yetiştiren, üreten, borçlarını ödeyen bir yapı olması lazım. Bunu da, tutarlı ve düzgün politikalarla bir müddet sonra yakalamaya çalışacağız. Bu konuda ilgili arkadaşlarımız gerçekten can siperane bir şekilde çalışıyorlar. Bir ekonomist olarak, doğru yolda olduğumuzdan ben de eminim.

Yönetime seçildikten sonra özel ve iş yaşamınızda nasıl değişiklikler oldu?
İşimle ilgili konuları açıkçası biraz boşladım. Sevgili kardeşim sağ olsun, bana destek veriyor ve bana yük bırakmıyor. Çoğu zamanımı kulüpte geçiriyorum. Kulübüme ve yönetim kurulundaki arkadaşlarıma katkıda bulunmaya çalışıyorum. Sağ olsun eşim ve çocuklarım da bana büyük anlayış gösteriyorlar. İnşallah, hep birlikte, el ele, güzel ve güneşli günlere ulaşacağız.

Biraz da ailenizden bahsedebilir misiniz? Maçları birlikte mi izlersiniz?
Daha önce bahsettiğim Rizespor maçındaki üzücü olaydan beri büyük oğlum Berk (22), stada gelemiyor. Hem o olay nedeniyle hem de okuduğu bölümde (mimarlık fakültesi) dersleri yoğun olduğu için... Ayrıca bir Amerikan firmasının Türkiye’ye getirdiği bir bilgisayar oyununu oynuyor. O oyunun takımında yer alıyor, buna e-spor diyorlar, gayet de başarılı. Türkiye Şampiyonu olup, Dünya Şampiyonası’na gitmeye hazırlanıyorlar. Küçük oğlum Can (16), hentbolu çok seviyor. Geçtiğimiz sezon Beşiktaş Hentbol Takımı’nın altyapısında antremanlara katıldı. Bu süreçte Saint Michel Fransız Lisesi’nde hazırlık okuyordu. Fransızca öğrenmesi ve derslerinde daha başarılı olabilmesi için mecburen idmanlarını aksattı. Bu sebeple şimdilik spor hayatından uzaklaştı. Eşim Arzu Hanım, ailesinden Beşiktaşlı’dır, kongre üyesidir. Her ikimizin de kombinesi vardı. Çok uzun yıllar iç ve dış saha maçlarına birlikte gittik. Halen de zaman zaman maçlarda bana eşlik eder.

Özel yaşamında Berkan Gocay nasıl biridir, fırsat bulduğunda neler yapar?
Eski bir voleybol severim. Büyükdere Boronkay’ın altyapısında voleybol oynadım. Orası ekonomik nedenlerle kapandı. Şu anda Beşiktaş Voleybol Altyapısı’nda görev yapan Sami (Akgün) Abi, o tarihlerde Büyükdere Boronkay takımından ayrılmış Bağlarbaşı takımının başına oyuncu-antrenör olarak geçmişti ve birkaç genç oyuncu ile birlikte beni de yanına aldı. Bir süre orada beraber çalıştık. O zaman okuduğum İstanbul İktisadi, Ticari İlimler Akademisi ve daha sonraki adı Marmara Üniversitesi olan okulumun takımında da yer aldım. Gerçi ben genç ve tecrübesiz bir oyuncu olmama rağmen, o takımla birkaç yıl üst üste Türkiye finallerine katıldım ve bir tanesinde Türkiye Şampiyonu olduk. Yaşadığım ağır sakatlıklar ve çalışma hayatı gereği voleybola devam edemedim. Halen voleybola özel ilgim var ama yönetici olduktan sonra maalesef gayret etmeme rağmen maçları pek takip edemiyorum. Neler yaptığıma gelince; Beşiktaş Köyiçi’nde yemek yemeyi, dostlarımla sohbet etmeyi severim. Büyüklerimi görürüm, onlarla dertleşiriz. Beşiktaş’ın haricinde futbol maçı seyretmem. Dünya genelinde basketbol, hentbol, voleybolu takip etmeye çalışırım. Ayrıca birçok insan gibi ben de seyahat etmeyi çok severim.

Son olarak taraftarlarımıza neler söylemek istersiniz?
Nihayetinde ben de bir taraftarım, tarafım, Beşiktaş’ın tarafındayım. Zaman zaman aksilikler, kötü sonuçlar olsa da, takımlarımıza, hocalarımıza, oyuncularımıza, formamıza sahip çıkmalarını diliyorum. Onlar inanırlarsa, desteklemeye devam ederlerse, Beşiktaş’ın daha büyük başarılar elde edeceğini, nice oyuncular yetiştireceğini ve taraftarımızın da onlarla gurur duyacağını düşünüyorum. Bizi destekledikleri için de hepsine teşekkür ediyorum.

Teşekkür ederim.